28 Şubat 2010 Pazar

kısmet...

Sevgili Günlük,

Düşünüyorum da başka bir yerde de doğmuş olabilirdim. Beyaz geceler görebilirdim, kışın buz tutan bir gölde paten kayabilirdim. İsmim Erlendurg, Siguldur gibi bir şey olabilirdi. Sabaha bir kase pirinçle başlayabilirdim ya da muz kızartması yer, kitaplarda okuduğumda iç geçirmeyebilirdim.  Parkta yürürken bir zürafaya rastlayabilirdim.

İşte ben de burada doğmuşum. Çekirdek çitleyip dizi izliyorum!

25 Şubat 2010 Perşembe

sebzeler, meyveler ve sağlıklı hayat

Sevgili günlük,
Televizyon deyip de geçmemeli. İnsan neler neler öğreniyor. Mesela elmaya, eriğe kılıf dikmek!!!
Ben de tam yeni bir şeyler yapma isteğiyle kavruluyordum....
Teşekkürler kafasına bir demet maydonoz takmış kadın! İçim açıldı. Sebze meyvelerle bu tip yaratıcı faaliyetler açısından çok kötüyüm. En son patates baskıda kaldım:(

Ben de hemen kendime yeşil soğandan bir  bilezik mi yapsam?  Bu her şeye heves eden halim beni öldürecek.

Bunun kursu var mıdır acaba?

22 Şubat 2010 Pazartesi

kokulu öpücükten sonra başlayan dizi

Sevgili günlük,
Televizyonda izleyicilere kokulu öpücük gönderilen bir programın ardından bir dizi başladı. Kız erkeğe, "gözlerime bak ve onu sevdiğini söyle," dedi. Çocuk söyleyemedi, kız da çocuğun kendisini sevdiğini anladı.

Doğrusu hiç aklıma gelmemişti.

Hayatta daha neler kaçırıyorum kimbilir...Hiç alttan çıtçıtlı bluzum da olmadı zaten.

Gidip şekerli yoğurt yiyeyim en iyisi...

19 Şubat 2010 Cuma

sanal gülücük

Sevgili günlük,
Bu sanal gülücüğe bir dadandın mı bırakamıyorsun. Koymadığın zaman surat asmışsın gibi oluyor. Diğer türlü de iş çığırından çıkıyor....Ne yapacağım bilmiyorum :(

Kimin başının altından çıkmış bu, Bill Gates'in mi yoksa? Kurtulmam lazım bu gülücükten. En azından başta biraz azaltmayı denerim. Evet, tam bir tiryakilik.

18 Şubat 2010 Perşembe

kıvırcık hayat

Sevgili Günlük,
Dış görünüşlerimizin hayatımızı nasıl etkilediğini bilmek kolay değil ama bazen çok merak ediyorum, acaba kıvırcık saçlı olsaydım hayatım nasıl olurdu? Çilek reçelini ya da avokadoyu sever miydim hala?
Belki tam zamanlı bir trapezci olurdum! Kimbilir belki de tapu kadastroda çalışırdım ya da son ütücü olurdum ya da düğün pastaları yapardım, ne bileyim. Belki dolmuşta para üstü istemeden önce bu kadar çok düşünmezdim, "ben sana yandım zühtü" yü cep telefonu melodisi olarak seçerdim. Aman bilemedim şimdi...Çok ihtimal var.

Ama...
Pırasa saçlarım var benim. Çilek reçelini severim.Dürüp dürüp düp!!!

Yalnız "ben sana yandım zühtü"yü ciddi ciddi düşünüyorum...Olabilir, yapabilirim.

12 Şubat 2010 Cuma

büyümek

Sevgili günlük,
Sıkıcı bir hayatı kabullenmeye büyümek ve hatta olgunlaşmak deniyor sanırım.

Cuma olmasına rağmen pek heyecanlı bir gün sayılmaz. Evde avokado kalmadı!

11 Şubat 2010 Perşembe

bugün de güzel bir gün

Sevgili günlük,

Bu sabah orta büyüklükte bir avokado yedim.

Güzel bir gün olacağa benziyor...

9 Şubat 2010 Salı

güzel bir gün

Sevgili günlük,

Bugün veri madenciliği neye denirmiş onu öğrendim. (Çok yararlı bir şeymiş. Belki bir gün yaparım.)

Bir de koca bir avokado -japoncadan mı gelmiş acaba- yedim.

Güzel bir gündü yani...

5 Şubat 2010 Cuma

mikroskopla karpuz


Sevgili günlük,
Düşünüyorum da okul yıllarında en zor anlarımı mikroskopla yaşadım. (Beden eğitiminde yaşadığım ters takla travmasını es geçiyorum şimdilik.) Aslında Madam Curie'ye çok özenirdim, dönem sonundaki tatil planlarım arasında at binmek, dikiş dikmek, piyano çalmak ve Madam Curie gibi olmak yer alırdı. Ama yaz tatili daha çok, balkon yıkamak ve karpuz yemekle geçerdi.

Neyse, içimde bir fen aşkı yeşermedi sevgili günlük. Şartlar elvermedi. Görülmesi gereken şeyi mikroskopta göremedim bir türlü. Suçu hep mikroskoba attım. Deney raporlarını da uydururdum zaten. Bunu da ilk kez burada açıklıyorum. Sevgili günlük, geçmiş ne kadar yüz kızartıcı, değil mi?

Yalnız o zamanki karpuzların tadı bir başkaydı!

*görsel şuradan.

1 Şubat 2010 Pazartesi

kendini şımartmak

Sevgili günlük,
Geçen gün bir dergide "kendinizi şımartın" diyordu. Ben de hemen kolları sıvayıp kendime (şekerli) leblebi tozu yaptım. Yerken az kalsın boğuluyordum.

Sanırım bunu kastetmemişlerdi.

Acaba gidip göl kıyısındaki ördeklere baksam, olur mu?