30 Kasım 2009 Pazartesi

misafire "hoşgeldiniz" demek

Sevgili Günlük,
Benim de aklıma eski bayramlar geliyor, ben de insanım. Mesela aklıma, daha önce hiç görmediğim birtakım misafirlerin bize gelmesi ve kapının önünde biriken 35 numaradan büyük ayakkabılar geliyor. Bir çocuğun sözlüğünde misafir (biri iyi biri kötü) iki anlama geliyor:
1- Evde pişen pasta-börek
2-"Hoşgeldiniz deme" görevi

Ayakkabı sayısı arttıkça bu görevi tamamlamak zorlaşıyor. Kalabalık bir odaya girip herkesin bakışları altında tek tek hoşgeldiniz demek o zamanlar çok zor bir şeydi sevgili günlük ve kapıdan ilk girenin kim olacağı kardeşler arası pazarlığa tabiydi. Bu kısmı atlamadan da pasta kısmına erişmek pek olanaklı değildi. Hoşgeldiniz dedikten sonra biraz onların yanında oturmak gerekirdi. O süre ise, genellikle bir köşede halıdaki baklavaları saymakla ya da ayağınla halının kenarıyla oynamakla geçerdi. (Halı yoksa, ayak parmaklarını kıvırmakla yetinilirdi.)

Acaba şimdiki çocuklar da bu eziyete maruz kalıyorlar mı? Bir de, annenin eline almaya davrandığı "terlik" bir tehdit aracı olma gücünü hala sürdürüyor mu, çok merak ediyorum sevgili günlük. Esem vardı o zamanlar...Kırmızısı, bir de laciverdi olurdu.

burnunu seç!!!


Sevgili Günlük,
Baaak, ne buldum!!! Ben de pinokyo burnu istiyorum. Doyasıya yalan söyleyeceğim sonra.

28 Kasım 2009 Cumartesi

yaşasın!!!

Sevgili Günlük,
Bugün bir arkadaşımın kendine en uygun yerli diziyi seçmesine yardımcı oldum. (Gerçi onu seçmedi, başkasını seçti ama olsun) Aynı arkadaşım, benden duyduğu iki yeni kelimeyi de sonradan cümle içinde kullanacağını söyledi. (Kullanır mı bilmiyorum, ama olsun)

Çok mutluyum!

25 Kasım 2009 Çarşamba

insanlar


Sevgili Günlük,
Bazen düşünüyorum da çeşit çeşit insan var şu dünyada...Kalktığında yatağını düzeltenler, merdivenlerden oğlak yavrusu gibi zıplaya zıplaya inenler, leopar desenli çamaşır giyenler, ceket giyer giymez misyon üstlenenler, akşamları meyve çayı içenler, dükkan vitrinlerinde kendilerine bakanlar, ellerine bakarak konuşanlar, aynaya bakarak ağlayanlar, saçlarını kulaklarının arkasına atanlar, sınıfta en arka sırada oturanlar, kahvaltıda bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir yiyenler, manikürü gecikmeyenler, çoraplarını ortalıkta bırakanlar, sık sık "aynen" diyenler, havuz kenarında parmak ucunda yürüyenler, telefonla konuşurken halının üzerindeki tüyleri toplayanlar, ucu açılmamış antep fıstıklarını dişleriyle kırmaya çalışanlar, kimsenin talep etmediği bir şeyi yapıp kendi kendilerine memnun olanlar....Bunlardan hangileri olduğumu söylemeyeceğim tabii...

24 Kasım 2009 Salı

mandalina ve hayatın keşfi

Sevgili Günlük,
Liste çok kabarık: Gönderilecekler, alınacaklar, ödenecekler, çevrilecekler, yazılacaklar, okunacaklar, aranacaklar, sonra paçası kısalttırılacaklar, düzenlenecekler, cüzdan içinden çıkarılıp atılacaklar, şarja takılacaklar, şarjdan alınacaklar... Ayyyh, bu ne bu?

Bütün bu listedekileri yapmak yerine bir yandan radyo dinleyip bir yandan mandalina yiyorsam bir sebebi var. "Dünya varmış," demek... (Bir dakika sanırım fikrimi değiştiriyorum. Radyoda, "Tell me how i am supposed to live without you" diye bir şarkı çıktı. Hatırladım ben bunu.)

Mandalina! Şu dünyada kusursuz olan tek şey mandalina....Herkese mandalina yemesini öneriyorum. Acele etmeden, dilim dilim, küçük dilimleri de farkederek...Radyoyu da kapatın, münasebetsiz bir şarkı çıkabilir. Bir zaman diliminde sadece tek bir şey yapın -bu cidden iddialı oldu- Ama sanırım tam şu anda hayata dair bir şey keşfettim sevgili günlük. Blog işi gerçekten çok işe yarıyor.

23 Kasım 2009 Pazartesi

nar falı!

Sevgili Günlük,
Rüyalarımda ülke ülke gezdiğim yetmiyormuş gibi kahve telvesine, vs. nereye baksam haritalar görüyorum.
Dün akşam nar keserken suyu aktı ve bak ne çıktı yine? Artık ben ne yapayım?
Tanzanya'da parklarda yürürken bir sürü zürafayı birarada görüyormuşsun. Düzgün ağaç gövdeleri gibi yanyana sıralanıyormuş onlarca zürafa...

Ben de burada kedilerle oyalanıp durayım...

21 Kasım 2009 Cumartesi

kedilerin not defteri

Sevgili Günlük,
Bizim kedilerin not defterini ele geçirdim. İşte oradaki bir liste:

-Yerde açık duran bir şemsiye görürsen hemen altına gir ve bir süre şaşkın şaşkın bakındıktan sonra orası senin için yaratılmış gibi davran.
-Uykuya geçmeden önce en rahat pozisyonu bul. Bulduğunu sanıp hemen pes etme, daha güzeli ve rahatı mutlaka vardır.
-Bir yerden atlarken "prfff" diye ses çıkar ki senin ne kadar büyük bir iş yaptığın dışardan anlaşılsın.
- Hiç bir şey, yürümeye yeni başlayan bir çocuktan daha tehlikeli olamaz. Çocuklara mümkün olduğunca bulaşma!
-Fotoğraflarının iznin haricinde yayınlanmasına izin verme.

*Sevgili Japon'a fotoğrafının yayınlanmasına izin verdiği için teşekkür ederiz.

12 Kasım 2009 Perşembe

macera!

Sevgili Günlük,
Geçen gün benzin bittiği için yolun ortasında kaldık. Elimizde bidonla dikenli telleri geçip tırların arasında tuhaf yollardan yürümek zorunda kaldık. Çok ama çok mutluluk vericiydi. Indiana Jones filminde gibiydim.

Acaba çok mu sıkıcı bir hayatım var?

Doğrusu, bunu kimsenin bilmesini istemem!

10 Kasım 2009 Salı

neler değişti neler...

Sevgili Günlük,
Her şey başdöndürücü bir hızla değişiyor. Bir zamanlar hayatımızda bu kadar çok kısaltma yoktu, kadife eşofmanlar giyerdik, dişlerimizi soldan sağa fırçalamamız gerektiği söylenirdi...

Kadife eşofmanların özelliği, halka küpelerle ve parlak bir makyajla tamamlanması ve bir-iki beden büyük gösterebilmesiydi.

Diş fırçalamayla ilgili mesele çok can sıkıcı...Dişlerini soldan sağa fırçalayan nesillerin dişlerinden kim sorumlu peki?

Kısaltmalardan ise hiç hoşlanmıyorum...Allah bilir bir gün gelecek çilek reçeline de çr deyip geçeceğiz, ona en büyük haksızlığı yapacağız.

Biraz duyarlılık!!!

7 Kasım 2009 Cumartesi

rüyalar - mühim bir mesele

Sevgili Günlük,
Rüyalarda tuhaf kıyafetlerle insan önüne çıkmaktan ve ayakkabılarımın ayağımda olmamasından hiç hazetmiyorum. Bu konuda yapabileceğim bir şey varsa yapmaya hazırım.

Tahtaya kalkmak ve proje yetiştirmek de istemiyorum! Ne bu ya... Cık cık cık...

Gidip şekerli yoğurt yiyeyim bari...

4 Kasım 2009 Çarşamba

korktuğum şeyler

Sevgili Günlük,
Alvin Ho'dan bahsetmiştim. O da liste yapmaktan hoşlanıyor. (Bir de çukur kazmaktan) Wasabiden, yedek öğretmenlerden, uzun kelimelerden korkuyor.

Benim korktuğum şeylere gelince:
- Karanlıkta gırç gırç gırç diye ses çıkaran mobilyalar (biri bunu bana açıklasın!)
- Alttan çıtçıtlı bluzlar (her an geri gelebilirler...)
- Kötü oyuncular (hele bir de ummadığın anda karşına çıkarlarsa)
- Kazlar (cok fena tıslıyorlar, badi badi seni takip ediyorlar))

Yazdıkça aklıma geliyor. Bu liste uzar gider ama ben korkularımın beni yönetmesine izin vermeyeceğim. Yarın ilk işim bir kazla tanışmak olacak! Doğru bir iletişimin çözmeyeceği şey yok...

2 Kasım 2009 Pazartesi

çocuklukta memuriyet

Sevgili Günlük,
Çocukluk deyince akla sadece harika zamanlar gelmemeli. Çocukluğun da kendine has memuriyet durumları oluyor...

"Kutu kutu pense" ve "yağ satarım bal satarım"ı hatırladım da...

Ali Baba'nın Çiftliği var bir de!