30 Ekim 2009 Cuma

kötü şarkı söyleyenler

Sevgili Günlük,
Birisi büyük bir kalabalık önünde kötü şarkı söyleyince çok utanıyorum.
Şimdi aklıma geldi. Bir filmde Zeki Müren'e bilerek bir şey içirmişlerdi, sahnede sesi bir türlü çıkmamıştı. Ağlamaktan helak olmuştum...
Nolur güzel şarkı söyleyenlerin sesleri kısılmasın!!! Kötü söyleyenler de...Söylemesinler diyemiyorum...Ben utanmaya devam edeceğim, napalım. Her şey istediğimiz gibi olamaz ya hayatta!

28 Ekim 2009 Çarşamba

çağımız kedilerinde iletişim sorunu

Sevgili Günlük,
Evdeki kedilerin arasında bir iletişim sorunu olduğuna inanıyorum. Geçen gün şöyle tuhaf bir konuşmaya tanık oldum:

S- Ben şimdi şu koridoru koşarak geçip duvarın köşesinde öyle duracağım.
M- Ton balığına daha zaman var.
S- En önce ben gideceğim!
M- Ama canım şimdi yemek istiyor benimmmmm!
S- Ben diyorum, şimdi şu koridoru koşarak geçip duvarın köşesinde öyle duracağım diyorum.
M- Bekle babam bekle...
S- Bak geldim, duruyorum işte.
M- Uyursam zaman daha çabuk geçer.
S- Du..duruyo...duruyorum....
M- Zzzzzzzzz....
S- Hayat çok anlamsız:(

27 Ekim 2009 Salı

erteleme düğmesi

Sevgili Günlük,
Sabahları kalkarken erteleme düğmesine kaç kez bastığınla kişiliğin arasında bir ilişki kurulabilir mi acaba? Hmmm.(Evet, ısrarla erteleme düğmesinin önemli bir konu, hatta bir karakter olduğunu düşünüyorum sevgili günlük. Bilim kurgu bir karakter...)

Mesela erteleme düğmesine hiç gönül indirmeyenler var mı? Belki de var...(Vaaaav!!!)

Neyse, bence en fazla üç kere basılmalı. Yoksa çok sinir bozucu oluyor.

25 Ekim 2009 Pazar

rüzgarlı havalarda

Sevgili Günlük,
Kimi zamanlar, hayatta her şeyin altından kalkılabilir olduğu düşüncesiyle doluyorum. İçimde hoş bir hafiflik oluyor. Biri sanki ayaklarımı gıdıklıyor...
Genellikle rüzgarlı günlerde yürüyüş yaparken oluyor bu...

23 Ekim 2009 Cuma

hayalim: konuşan horoz

Sevgili Günlük,
Bazı hayallerim var:
1. Hayvanlarla konuşabilmek
2. Rüyalarımı kaydedebilmek,
3. Başkalarının rüyalarını görebilmek (merak işte!)
4. Tabii kedilerin rüyalarını da!

Bu arada dün akşam yürüyüş yolunda iki kedi, iki tavşan, bir horoz, bir köpek, beş-altı ördek ve bir sürü balık gördüm. Konuşabilseydim hoş olmaz mıydı? Gerçi horoz biraz ters ters baktı gibi geldi bana. Akşam akşam bir horozdan azar işitmek pek hoş olmazdı sanırım...

yazmak

Sevgili Günlük,
Yazmak çok tuhaf bir şey. Ne kadar fuzuli...

Kesinlikle fuzuli ve harika bir şey!!! En az çilek reçeli kadar.

20 Ekim 2009 Salı

zebra postuna bürünmüş eşek

Sevgili Günlük,
F. ülkesinde bir hayvanat bahçesinde iki beyaz eşeği çizgili çizgili boyayıp çocuklar için zebra yapmışlar. Zebra getirtmek pahalıymış, çocuklar zebra görsün istemişler de peki eşeklere hiç sormuşlar mı "bir değişikliğe ne dersin," diye? Kimbilir arkadaşları o iki eşekle nasıl dalga geçmiştir. Zebraların da hakkını araması gerekli. Onlar çok nadide hayvanlar, pijamalı eşek değiller!
Hayat ne tuhaf, vapurlar falan...

19 Ekim 2009 Pazartesi

ülülülülülülülülü

Sevgili Günlük,
Çocukluğun bazı halleri geride kalıyor. Oysa kimi davranışları korusak hayat daha eğlenceli olabilirdi.

Şöyle bir durum vardı mesela: İki çocuk birbirine kızardı. Biri, diğerine "salak" benzeri bir şey söylerdi. Öbürü de "sensin" dedi. Sonra öteki "sensin" derdi. Kimsenin pes etmemesi nedeniyle uzunca bir süre diyalog böyle ilerlerdi. Daha sonra taraflardan biri, artık zamanı geldi deyip kulaklarını kapatarak hızlı hızlı "sensin işte, sensin, sensin, ülülülülülüüüü" derdi. Arzu ederse diğeri de bu hareketi tekrarlardı. Bence birbirini altedemeyen insanlar bu yöntemi deneyebilirler.

Blogda yazmaya başlayalı beri zihnimin açıldığını hisediyorum sevgili günlük. Ne kadar mutluluk verici!!!

ayak acısı

Sevgili Günlük,
Ayağını yatağın köşesine vurduğunda insanın epey canı acıyor. Canı yanan kişi o sırada anlamsız sesler çıkararak acayip hareketler yapıyor. Sonra da birden durgunlaşıyor, ağlamaya başlıyor. Çok tuhaf sevgili günlük.
Bu olaydan her hareketimin arkasında duramayacağım fikrini çıkardım ben.

16 Ekim 2009 Cuma

Paris Düğün Salonu

Sevgili Günlük,
Büyüdüğüm yerde, M. şehrine giden yolun üzerinde Paris Düğün Salonu vardı. Otobüsler oraya yaklaşınca birisi "Var mı Paris'te inecek" diye sorardı. Birden otobüsü Paris'te ineceklerin telaşı doldururdu. Birileri ellerinde torbalarla Paris'te inerdi. Otobüs de Paris'i arkada bırakıp yoluna devam ederdi.

"We'll Always Have Paris" sevgili günlük.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Banane, Sanane ve Terbiye

Sevgili Günlük,
Çocukken isimleri Banane, Sanane ve Terbiye olan üç kardeşin kısacık hikayesine günlerce güldüğümü hatırlıyorum. Böyle şeyler olurdu sevgili günlük...Keşke onlar hakkında daha çok şey bilebilseydik. Birlikte gezdikleri için Banane ile Sanane'nin ikiz olduklarını düşünürdüm hep. Terbiye, evde kalıp çalışan kardeş olduğuna göre en büyük çocuk olmalıydı. Çalışkan ve sorumlu çocuk...Git kardeşlerinle bir hava alsana sen de, ama yok illa kalacak, bir test daha fazla çözecek...

Çayın yanında bisküvi filan iyi giderdi şimdi...

liste yapmak

Sevgili Günlük,
Liste yapmaktan çok hoşlanıyorum. Nedenine gelince:
-Alvin Ho da liste yapmaktan hoşlanıyor.
-Her şey daha kolay okunuyor.
-Her şey daha kolay yazılıyor.
-Kafam rahatlıyor.
-Her şeyin illa bir nedeni olması gerekmez, şapşal!

13 Ekim 2009 Salı

"uyanınca çocuk olmak"

Sevgili Günlük,
Uyanınca çocuk olmak sence nasıl olurdu? Bir kırmızı balonun peşine takılmak...Pascal gibi!

Gidip şekerli yoğurt yiyeyim bari...

"Her Kadın Bir Rus Şaire Aşık Olur"

Sevgili Günlük,
Düşünüyorum da bazı kitapları sırf ismi nedeniyle okumuşum.

"Her Kadın Bir Rus Şaire Aşık Olur" Olur mu olur...Ama hiç bir şey hatırlamıyorum!!! Üniversite yıllarında komşu üniversitenin kütüphanesinden alıp okumuştum. (Orada hep yeni kitaplar olurdu)

"Portakal Ağacında Oturan Kadın" var. Olay Latin Amerika'da geçiyordu. Gerçekten portakal ağacında oturuyor muydu bilmiyorum. Hatırlamıyorum!!!

"Vişnenin Cinsiyeti": Kitabın kendisi kadar kapağı da beni etkilemişti. (O sıralarda kitap kapakları çok sıkıcı oluyordu.) Nefis vişneler vardı. Ağzım sulandı şimdi....

"Karısını Şapka Sanan Adam" var, raflarda görüp durduğum ama okumadığım. Korkumdan köşe bucak kaçıyorum....

8 Ekim 2009 Perşembe

seçenek eziyeti


Sevgili Günlük,
Bazen hayatta çok fazla seçenek olduğunu düşünüyorum. (En fazla beş seçenek olmalı bence!)

Bazı seçenekleri ise hiç anlayamıyorum ama seçenek olarak sunulduklarından dolayı kendimi bunları kullanmaktan da alıkoyamıyorum. Mesela çalar saatlerdeki "erteleme" seçeneği...Bize "seçenek" olarak sunulsa da ben bunun incelikle tasarlanmış bir işkence olduğunu düşünüyorum. Kimse seçenek diye bizi kandırmaya kalkmasın. Hedefin, güne başlamak için gerekli asabiyet seviyesine kolayca ulaşmamız olmasından şüpheleniyorum. Böyle düşünüyorum sevgili günlük.

Bir de İsveç malı buzluklarla ilgili ciddi şüphelerim var ama onu daha sonra yazacağım.

Not: Kedilerin niye erteleme düğmeleri yok? Asıl seçenek o işte!

Foto şuradan

7 Ekim 2009 Çarşamba

ona derler kedi!

Sevgili Günlük,
Eğer dünyada bir kast sistemi varsa en üstte ev kedileri bulunuyor olmalı. (Altlara yakın bir yerde de kedilerle aynı evi paylaşan köpekler...) Ciğercinin kedisi değil ama...
Odadan odaya güneşi kovalayan,pofidik halılar üzerinde bir o yana bir bu yana dönerek günlerini geçiren, yemek sonrası uzun uzun kendini temizleyen, önlerine kötü bir yemek geldi mi burun kıvıran, tuvaletleri kirlendiğinde evde bir köşeye yapma özgürlüğünü kendinde gören o edepsizler işte! Majesteleri!

kahvaltı ve kuşlar

Sevgili Günlük,

Cemal Süreya'ya katılıyorum. Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Cemal Süreya başka bir memlekette yaşasaydı da böyle düşünür müydü dersin? Kahvaltıda karidesli pirinç yeseydi mesela? Mesele güne başlamakta mı yoksa güne beyaz peynirle başlamakta mı? Bilemem...

Bildiğim, kendisiyle bir başka noktada daha anlaşıyoruz:
"Hayat kısa, kuşlar uçuyor!"

6 Ekim 2009 Salı

Bırak güneş içeri girsn!!!

Sevgili Günlük,
Bugün, keyifle danseden insanların etrafına yaydığı mutluluktan daha bulaşıcı bir mutluluk bulmanın çok da kolay olmadığını düşündüm. Dans Günü diye bir şey var mı acaba? Bence olmalı. T. şehrinde belli günler metrodaki herkes birden dans etmeye başlıyor. İşte buuu!!!

3 Ekim 2009 Cumartesi

Merhaba günlük!

Sevgili günlük,
Şu blog işi hep aklımdaydı ama bir türlü zaman ayıramıyordum. Artık istediğim zaman sana buradan seslenebileceğim. Dünya üzerinde açılmış yüzbinlerce blogu düşünüyorum da... İnternet boşluğuna atılmış yüzbinlerce kelimeyi, fotoğrafı, çizimi filan. Terkedilmiş, unutulmuş, öylesine açılmış sayfaları...
Off, en iyisi bunu hiç düşünmemek. Düşündükçe insan bir tuhaf oluyor. Ekranın karşısında ufaldıkça ufalıyor.
Sana puanlı bir dekor seçtim. Puantiye! Bu kelimeyi kullanacağım hiç aklıma gelmemişti doğrusu. En son seksenlerde kullanmış olabilirim. Neyse, umarım beğenmişsindir.
Ciao!