6 Kasım 2012 Salı

atilla atasoy hayranlığı


sevgili günlük,
küçükken erol evgin değil, atilla atasoy ve samime sanay hayranıydım. hala da arkasındayım bu hayranlığımın. tv'de samime sanay çıkınca evdekiler "ay, şarkı söylerken uyuyacak şimdi" deyip beni deli ederlerdi. içimden  samimeciğime "uyuma, uyuma," diye tezahürat yapardım, o da uyumadan şarkıyı tamamlardı neyse ki.

atilla atasoy'un yeri ise bambaşkaydı. kendisi burcunu merak ettiğim ilk ünlüdür aynı zamanda (tabii ki yay!) bir komşu "ayol bu adam da kimseye yaranamadı, başında da saç kalmadı" demişti. çok sinirlenmiş, elmalı kurabiyelere rağmen derhal orayı terketmiştim.

türkçe sözlü hafif müzik kuşağını kaçırmamaya çalışır, bekler de beklerdim. coşkun demir, ersan erdura, bilgen bengü filan çıkardı da bir türlü kendisi çıkmazdı. trt'nin ne alıp veremediği vardı bu adamla?

yukarıdaki klipteki koreografinin de trt'nin atilla atasoy'a bir komplosu olduğundan şüphelenmekteyim.


14 Eylül 2012 Cuma

ev ekonomisi dersi ve resmi mercimek çorbası

sevgili günlük.
eğitim ne kadar önemli, bir zamanlar aldığım ev ekonomisi dersi sayesinde ekonomiden anlıyor, cnbce kanalında gündüz vakti aşağıdan yukarıya, sağdan sola akan rakamları sıkılmadan çok az sıkılarak takip edebiliyorum.

o sıralarda mercimek yiyip ekonomik yaşıyorduk, şiir okuyanından gazel okuyanına dek tv'de bol bol koca gözlüklü amcaları görüyorduk. (kadife eşofmanlar dönemi, evet. iyi bildin.)

kızlar ev ekonomisi derslerine gider, erkeklerse daha gürültülü, zevkli bir şeyler yaparlardı. (ne yaptıklarını hatırlayamadım tam, etamine yoğunlaşmaktan bir şaşılık durumu oluşmuştu.)

hiç unutmam sözlüde bana mercimek çorbası tarifi sorulmuştu. dedim ya, mercimeğin çok faydalı olduğu yıllardı. ders için çocuk yeleği filan örerdik. henüz kimsenin çocuğu yoktu ama olsun. ev ekonomisi böyle bir şey. önemli.

ev ekonomisi dersinin temel hedefi "evde" ekonomik ekonomik yaşamamız, kaşındıran iplerle makromeden saksılık (saksılık ya, ne sandın?) yapmamızdı. erkeklerin de gürültü yapması öngörülüyordu. işbölümü önemli.

anafikir sevgili günlük,

1. bugün saksılık ihtiyacımızı kendi kaynaklarımızla kendi kendine karşılayabilen, (bak bunun altını çiziyorum) dışa bağımlı olmayan bir ülkeysek bunu ev ekonomisi dersine borçluyuz. ekonomi uğruna biraz kaşıntıya da katlanılmalı diye düşünüyorum.

2. bu parlak nesil (tabii ki benim neslim) bugün mercimek çorbasında harikalar yaratıyorsa bunu "resmi mercimek çorbası"nın altın oran'ına borçludur (hayır, havuç koymayınız. evet, sıcak içiniz.)

*havuç konusunda ısrar etmeyin lütfen. altın oran diyorum size.


4 Eylül 2012 Salı

masallardan öğrendiklerim

sevgili günlük, son zamanlarda masallarla çok haşır neşir oldum. bir nesil onlarla büyüyor heyhat! işte onlardan öğrendiklerim:

- masallarda çok kar yağıyor. danimarkalılardan şüpheleniyorum.

- sarışın olup da kötü olana pek rastlanmıyor. (lale belkıs, neriman köksal, suzan avcı'yı tanımamış bunlar) 

- masallarda “üç çocuk” kuralı var. (varmış bir anlamı meğer.) bunlar bir yerlere hep teker teker gönderiliyorlar. ilk ikisi –salak- aynı hatayı yapıyor. üçüncü çocuk durumu kurtarıyor. 1) ilk giden kişi olmamaya özen göstermek gerekir. 2) üç çocuk şart!

- sizi ayaklarınızdan tanımaya kalkanlara itibar etmeyin (hele hele bu kişiyle evlenmeyi aklınıza bile getirmeyin.) dost başa düşman ayağa bakar.

- yatakta yatan büyükanneniz size bir tuhaf görünüyorsa bütün organlarını ayrı ayrı sorarak zaman kaybetmeyin. tek bir soru ile olayı bitirin. ya da kabul edin işte canım, o kişi büyükanneniz değil. (kırmızı başlığın bu masaldaki işlevini anlayamadım.)

- evde, kendi kendine aynayla konuşan biriyle yaşıyorsanız arkanıza bakmadan ondan uzaklaşın. özmüş üveymiş farketmez.

- ormandaki kulübeler! aman ha uzak durun. tüm manyaklar oralardan çıkıyor.

- masallarda karşılaştığım en güzel şey pastadan evdi. onda da bir yamuk çıktı vesselam. siz siz olun masallara güvenmeyin...

17 Ağustos 2012 Cuma

okeye dördüncü batman olsun


sevgili günlük, 
geceleri balkonlarda okey taşları diziliyor ve çıt çıt çekirdekler çitleniyor. sanırım bu coğrafyada yaz böyle bir şey. bu sıradanlığın tuhaf (ve sinir bozucu) bir huzuru var kabul etmek gerekirse. batman böyle bir hayat sürse ne hissederdi acaba? 

**yine de okeye dördüncü arayacaklar diye geriliyorum. beni okeye bulaştırmayın reca ederim, çocukluğumu balkon yıkayıp okeye dördüncü olmakla heba ettim. siz batman'i arayın, hem biraz gevşer.

27 Mayıs 2012 Pazar

uzaya gitmek nasıl da gözümde büyüyor

sevgili günlük,
iyi ki herkes benim gibi değil. yoksa hala mağarada yaşayıp duvarlara resim çiziyor olurduk.

bir mağara duvarında blogculuğu denemekle insanlığa bir katkı sunabilirdim gerçi..lütfen yani...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

havaalanında kendini oyalamak


sevgili günlük,
havaaalanlarında bu hep anonsla çağırdıkları insanları merak ediyorum. neden çağrılıyorlar, neden bu kadar söylenmesi zor isimleri var -çok acı çekiyor anonsu yapan kişiler- ve neden gelmiyorlar? 

bir gün benim de ismim okunur mu dersin? sanmam. zaten adile teyze de ismimi söylememişti. ama söz veriyorum ki eğer benim ismimi okurlarsa hemen gideceğim, kimseye eziyet etmeyeceğim.

28 Nisan 2012 Cumartesi

üzüntü ve muz kabuğu

Bir maymunun günlüğünden, sevgili günlük...
Bazen (ancak öğle arasında işte) düşünüyorum da....Bu evler, bu dükkanlar, hayat ne tuhaf!

Çılgınca bir tüketimin tam ortasındasın.

Hep bir sahip olma tutkusu, yine de bir türlü doyurulamayan arzular.

İş desen her gün aynı terane. Kaprislerini çek dur birilerinin.

Adaletin bu mu dünya? Emekliliğe çok var daha...

Bazen en yakınındakilere bile uzaksın. Bunların kulakları fazla büyük, baba tarafına çekmişler.

Hepsi benim elime bakıyor.

Babaları desen kimbilir nerede keyif çatıyor.

Ne de olsa görev bölüşümünü öyle yaptınız en başta!

Hiç yalnız kalamamaktan da yoruluyorsun. Akraba ziyareti, akraba eziyeti oluveriyor.

Biraz kendi kendine kalmak. Okumak. Eski günlerdeki gibi...Özlüyorsun bunu. İşte üzüntü ve muz kabuğu...




24 Nisan 2012 Salı

mimlendim eyvah!

Sevgili Günlük,
Mimlendim ve elim ayağıma dolaştı. Sonuçta sen de biliyorsun ki sorumluluk sahibi bir görev insanıyım. Anket defterleri geldi aklıma, en doğru cevabı yazacağım diye canım çıkardı.
Fazla mı ciddiye alıyorum her şeyi acaba yoksa soru yanıtlamak gerçekten ciddi bir şey mi? Belki de ciddi olmaktan korkuyorum. Neyse, "felsefe yapma" demiş düşünürlerimiz. Ben de bu sorgulamalarımı budi ağacının altında yapacağım. Amaaan, belki de yapmam...(tembelim, tembel.)

Şimdi kitap eylemcisi'nin sorularını yanıtlayayım: (bak sen şu ciddiyete. sanırsın haber spikeri.)

1) Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Mesleğimle araya biraz mesafe koydum, böylesi çok daha iyi. Artık mutlu ediyor yani.

 2) Dilediğin meslek miydi?
Değildi tabii. Trapezci ya da çatlak bir müzisyen olmak (filmlerden gördüğüm kadarıyla çatlaklık, iyi bir müzisyen olmanın ön koşulu) isterdim.

3) Yalnız mı ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun?
İkisini de.

4) Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin, dürüst ol?
Yalan söylememek adına biraz çarpıttığım oluyor meseleleri. Çok değil, birazcık;)

5) Yabancı bir dil konuşuyor musun?
Yes.

6) Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak veya yurt dışına gitmek istiyor musun?
Bilmem ki, hiç rüyalarımın evi olmadı ama oturduğum evleri sevdim. Aa, bir dakika, avlulu bir evde yaşamak isterdim mesela. Şimdi bir anda aklıma geldi. (Bir kiraz, bir de portakal ağacı olsun avluda. Bir de yasemin...Güzel güzel koksun.)
Taşınmayı severim. Kitap kolilemenin ne bela bir şey olduğunu "yeniden" hatırlar, her taşınmada "az eşyayla yaşamayı" ilke edinip ilk fırsatta bunu unutur, evi yine kısa sürede döküntülerimle doldururum. O yüzden taşınmak şart!

7) Mobilya değiştirmeyi sever misin?
Sevmem. Anne lafı gibi olacak ama "ne gerek var?" (tembelim, tembel.)

8) Çevreye, hayvan korumaya hiç katkın var mı?
Bahçede bir kedi kolonisi (bir de yazları ortaya çıkan bir kirpi) ile yaşıyorum. Hafa sonları göl kıyısında yaşayan kazlara moral vermek üzere onları ziyaret ediyorum. (Çok söyleniyorlar yine de.) Umarım üzerime düşeni yapıyorumdur.

9) TV ve filmleri sever misin?
TV ile düzeyli bir ilişkimiz var. Fazla gürültü yapmasa daha çok seveceğim. Filmlere gelince... Çocukluğumda pazarları TV'de çıkan kovboy filmlerinden bu yana film izliyorum. Sanıyorum seviyorum;)

10) Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Gece uykumun kaçacağını bile bile çay içerim sonra da koyun kuzu sayarım. Birisi gecenin bir yarısı "çay yapalım mı" dese asla hayır demem. Çaya (ve çayseverlere) hürmeten.

11) Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Oynanam. İyiyim böyle. (tembelim tembel.)







19 Nisan 2012 Perşembe

clare olmak

sevgili günlük,
kanada'da doğmuş olsaydım ismim ne olurdu diye düşünüyorum bazen. sanırım ismim clare (pfff!) olurdu fakat ben zeze olsun isterdim.

21 Mart 2012 Çarşamba

maymunlardan öğrendiklerim -2

sevgili günlük,
bir ağaç dalına ayağını uzatıp hayaller kurmak varken canhıraş bir şekilde ağaca çıkmak, medyanın dikkatini çekmeye çalışmak niye? deneyimsizlik işte...
anafikir:
tembellik güzeldir!

18 Mart 2012 Pazar

bir pangramım var!

sevgili günlük,
son zamanlarda neden yazmadığımı merak ediyorsundur. evet, bir pangramım var. yani bir süredir pangram çalışması yapıyorum ve sonunda alfabenin tüm harflerini taşıyan bir cüme kurabildim.
sıkı dur, açıklıyorum:

"Bir dahaki sefere ceviz jöleli saçını yağmurlu şen günlerde topla."

suşi, bu cümlenin çok manasız olduğunu söyledi fakat ben aldırış etmedim. bana gayet anlamlı geliyor, üstelik iyi bir tavsiye. artık sana maymunlardan sözedebilirim sevgili günlük. sen ne munis bir günlüksün!

6 Şubat 2012 Pazartesi

maymunlardan öğrendiklerim - 1


sevgili günlük,
kimi misafir bir oturdu mu kalkmak bilmez. artık konular da tükenmiştir, bir sessizlik hakimdir ama misafir yine de oturur. bu durumda en iyisi vücut diliyle ona artık gitme zamanının geldiğini hatırlatmaktır.
bakışlarımızı başka yöne çevirmek bu durumda yapılabilecek en iyi şeydir.
Oturmakta ısrarcı misafir laf olsun diye bize bir şey sorabilir. O zaman da mümkün olduğunca ilgisiz davranıp kısa cevaplarla soruyu geçiştirmeliyiz.

Bu şekilde onun da canını sıkmayı başarabiliriz. Artık yavaş yavaş kalkmayı düşünecektir.

Fakat o da ne? Oyalanacak bir şeyler buldu. İşte bu en kötüsüdür!

Evet, yiyecek bir şeyler buldu, oturmaya devam edecek. O kadar çaba boşuna gitti. Bu durumda tek çıkar yol çocuğu bahane etmek sanırım. Bilemedim ben de...

18 Ocak 2012 Çarşamba

simon üzüntüsünden eridi gitti...

sevgili günlük,
sanırım dünya sıfır beden, avangard bir kardan adama henüz hazır değil.
okurlarımdan (ah, hep bunu yazmayı istemiştim), evet okurlarımdan gelen tepkiler "çığ gibi" büyümekte...ailemizin kardanadamcısı clezio yasta!!! simon (kendisi bir ismi hakediyordu) üzüntüsünden gözümüzün önünde eridi gitti...

bu nedenle cardamom'dan (cardamom, kardanadamla bu isim yakınlığı nedir?? şüphelendim) gelen bir foto ile bu kardan adam moda haftasını sona erdireyim istedim.
şekildeki kardan adam, bu tip sempatikliklerle puan toplamaya çalışıyor. popülist bir yaklaşım. ayrıca kombinini beğenmedim. "aaa ama çok tatlııı!" dediğinizi duyar gibiyim ama temkinli yaklaşmak gerekir.


**bir tek ışın, simon'u çok takdirle andı. kendisine özel bir sıfır beden kardan adam hediye etmek istiyoruz. bu simon olamıyor maalesef. o artık aramızda değil.

16 Ocak 2012 Pazartesi

kardan adam modası

sevgili günlük,
modayla ne denli içli dışlı olduğumu gerek kadife eşofmanlar dosyamdan, gerekse diğer yazılarımdan biliyorsun. şimdi de bu yılki kardan adam modasını açıklıyorum.

bu yıl kardan adamlarda sıfır beden modası yaygın.artık ayva tipi kardan adamlar geçmişte kaldı. onun yerini twiggy kardan adamlar aldı. sivri havuç burun yerine hokka burun tercih edilecek. giyimde ise, sade siyah beyaz modelller öne çıkıyor. "little black bere" tabir ettiğimiz siyah bere tabii ki bir klasik, her kardan adamın gardrobunda bulunması gerekir. ve tabii ki "çabasız şıklık."

*bir de  "opak çorap" olayı var ki buna şimdi değinmeyeceğim.

10 Ocak 2012 Salı

benim hala umudum var




sevgili günlük,
evrenle sürekli iletişim halinde olan arkadaşımla aramızda şöyle bir konuşma geçti. (sanırım evreni benden daha çok seviyor.)

-bitirdin mi işini?
-hayır bitirmedim.
-"bitti bitti" de, "oooh,hiç bir şey kalmadı" de.
-peki.
-"ay zaten çok kolay bir işti" de.
-peki.
-"ay ben bu işe bayılıyorum" de.
-peki.

-anladın mı?
-anladım sanırım. azıcık yalan söyleyerek evreni kandırıyoruz.
-aaa, ne münasebet! hiç bir şey anlamamışsın. sen bu konuyu düşün biraz. açık ol. zihnini ele geçir. konuyla ilgisi yok ama türkiye'yi temiz tut, yeşili koru.
-peki.

9 Ocak 2012 Pazartesi

en uzun gün pazartesi

sevgili günlük,
bir zamanlar sadece ofis telefonu vardı. faks da zaten genellikle çalışmazdı. hey gidi günler...

evet, pazartesi en uzun gün! haftanın diğer günleri güneş uzaklaşmaya başlıyor, günler kısalıyor...