21 Kasım 2010 Pazar

Uçaktan korkanlara müthiş öneriler

- Uçağa birlikte bindiğin insanlara iyi davran, onlar "kader arkadaşların" senin!

- Hostesin yanından hızlıca geçip gitmesini türlü kötü anlamlara yorma. Koşuyorsa biraz düşünebilirsin tabii...

- "Acil çıkış kapısında oturanlar bu vahim görevin altından kalkamayacaklarsa şimdiden söylesinler" dendiğinde paniğe kapılma. "En kötü ihtimalle ölürüm" diye düşünüp kendini rahatlatmaya çalış. Dikkatini başka şeye yönelt, uçakta bu kadar domates suyunu kim içiyor, onu düşün mesela.

- Uçuş bilgilerini takip ederken yükseklik kısmını atla. Çünkü aklının alamayacağı kadar yüksektesin ve ne yapsan nafile! Evet, dışardaki sıcaklık da -70 derece. Ne sandın???

- Herhangi bir mikrofon sesinde "evet elimizde olmayan nedenlerle düşmek üzereyiz, acil çıkışlarda oturanların kasmasına gerek yok," gibi bir felaket anonsu bekleme. En kötü ihtimali aklına getirip rahatla.

- Huşu içinde pilotun sesini dinle. Bak nasıl da rahat! Hayır uykusuz değildir, eşiyle kavga filan da etmemiştir. Hem bir tane daha pilot var zaten. İkisi birbiriyle kavga etmiş midir acaba? Hayır, hayır, bunları düşünme ve gevşe. Domates suyuuuu....Domates suyuuu....

- Uçakların en güvenli taşıt olduğunu iddia eden istatistiklere inanma. Başına gelirse YÜZDE YÜZ senin başına geliyor işte. Hem ne biliyorsun, belki de sıra sende :)

Hadi bakalım, iyi uçuşlar! Mu hahaha!!!

9 Kasım 2010 Salı

yıllar yıllar sonra...

Sevgili Günlük,
Yıllar yıllar sonra insanlar bizim yaşantımıza bakıp ne yorumlar yapacaklar çok merak ediyorum. Sırf bu merakımdan zaman makinesine bile girmeye razıyım (Sevmem öyle makineleri ben sevgili günlük. Asansöre bile binmem. 6. kattan yukarıda oturanlarla ve kapı zilleri bir dokunuşta uzun uzun çalanlarla arkadaş olmam. Bu ikincisi çok kritik, sevgili günlük.)

Bana kalırsa anlamakta en çok zorlandıkları şey televizyon olurdu. Muhtemelen şöyle derlerdi: "Evlerdeki ortak mekanda, etrafa hakim bir köşede tuhaf sesler çıkaran kutsal bir kutu olurdu. Tüm aile akşam ayininde karşısına geçer, gözlerini oradan ayırmadan, odanın ortasına konan kutuya yüce bağlılıklarını sunarlardı."

Tabii maç izleyenler bence ayrı bir kategoride değerlendirilirdi. Daha itikatlı kişiler olarak mutlaka...

4 Kasım 2010 Perşembe

uçan balonlar

Sevgili Günlük,
Uçan balonların ömrü uzatılmalı. Ertesi sabah karşında can çekişen bir uçan balon görmek çok moral bozucu. Benim çocukluğumda da bu böyleydi. O günden bugüne bu teknolojinin hiç ilerlememiş olması esef verici...

Kaçanların gökyüzünde toplandığı bir yer var mı acaba?

3 Kasım 2010 Çarşamba

Mutluluk pıtırcığı Heidi

Sevgili Günlük,
Canımın sıkkın olduğu günlerde Heidi'yi düşünüyorum. Epey işe yarıyor. Heidi, neredeyse şekerli yoğurt gücünde!

Heidi üzerindekileri filan çıkarır, kırlarda yalınayak koşup gülerdi, tombik bulutların arasında sallanır, keçisiyle gezip dolaşırdı (pek gamsızmış canım..).U-uuru u-u, zü-üürü ü-ü diye bir şarkısı vardı bir de. Benim hayatımla pek ortak yanının olduğunu söyleyemeyeceğim ama olsun .

Şimdi ne yapıyordur acaba? Çoluk çocuğa karışmıştır muhtemelen. Çocukları ayıla bayıla Dora'yı izlerken, "siz bir de annenizi o yaşta görecektiniz" diyordur herhal.

Hey gidi Heidi hey!

2 Kasım 2010 Salı

Sevgili Günlük,
Bugün gül gül öldüm!

Öyle işte, gül gül öldüm. Bir de yeni bir kedi ile tanıştım. Adı Hamur.

Güzel bir gündü yani.