30 Aralık 2009 Çarşamba

ben yapmadım uranüs yaptı!

Sevgili Günlük,
Kaç gündür televizyonda, radyoda yeni yılda venüs'ün satürn'ün bize neler edeceğini takip ediyorum. Eğer gerçekten de hayatımızı bu denli etkiliyorlarsa artık tüm sorumluluğumu yıldız tozlarına devretmek, bir şeyleri düşünüp durmaktan vazgeçip gönül rahatlığıyla yaşamak istiyorum. (Hesap sormaya kalkan olursa da gidip uranüs'le konuşmalarını söyleyeceğim.)
Bir de, yengeçlerle başaklar gizli liderlermiş. Hep şüpheleniyordum zaten!!!

28 Aralık 2009 Pazartesi

yeni yılda yeni kelimeler

Sevgili günlük,
Bazı kelimeleri hiç kullanmadığımı farkettim. Yeni yıl dileklerimden biri de onları kullanmak. Harikulade,ikircikli, kıtipiyoz mesela...Bir de kimseye, Noel filmlerinde çokça duyduğumuz gibi "bayım" demedim. Onu da kullanacağım bir ara ama kime sesleneceğime karar veremedim daha. Önce kediler üzerinde etkilerini deneyeceğim.

Bu arada en sevdiğim iki kelimenin de yiyecekle ilgili olması bilmiyorum tesadüf mü? Kurabiye ve mandalina!!!

Biraz mandalina almaz mısınız bayım? Neden ikirciklisiniz, yoksa az önce harikulade bir kurabiye mi yediniz? Ama bu diğer kıtipiyoz mandalinalara benzemez.

Ay çok zevkli, eğlendirdim yine kendimi... Allah "müstehakımı" versin...Al sana bir kelime daha!!!

23 Aralık 2009 Çarşamba

nedir bu araba reklamlarının hali sevgili günlük



Sevgili Günlük,
Bir zamanlar araba reklamları meğer ne kadar hoşmuş. En azından bir neşe, bir tıpırtı, bir çilek reçeli durumu varmış. Şimdiki reklamlarda arabalarında başlarını arkaya atıp  kendi kendine histerik kahkahalar atan* tuhaf insanlar görüyorum. Ya da "hayır ihtiyacım yok ama istiyorum," diyenleri... Sanırım yalnızlık başlarına vurmuş. Arabalarına acilen birilerini almalarını öneriyorum. Bence istemeseler de ihtiyaçları var!

*Çok rahat bir insan olduğundan öyle yapıyormuş. Karısı öyle diyor.

22 Aralık 2009 Salı

meditasyonda ineklerin yeri ve önemi

Sevgili Günlük,
Ne zaman gözümün önüne güzel ve dingin bir manzara getirmek istesem aklıma ilk önce (benekli) ineklerle dolu bir çayır geliyor. Hemen ardından kendimi daha rahatlamış hissediyorum. Demek ki ineklerde gerçekten de var bir hikmet. Kimilerince kutsal sayılmaları boşuna değil.

Ben de trenlere bakmayı seviyorum ayrıca. Bundan hiç de utanmıyorum!!! İneklerin fena halde hakkı yeniyor. Ne yani, siz sakin sakin otluyorken yanınızdan öyle tıslayıp çuflayan bir şey geçse bakmaz mıydınız?

simitle çay

Sevgili Günlük,
Simitle çay ne güzel bir şey! Çıtır çıtır simit ve demini almış bir bardak çay...Hikayesi bile var.

20 Aralık 2009 Pazar

soğuktu ve yağmur çiseliyordu

Sevgili Günlük,
Geçen gün hiç ıslanmadığım kadar ıslandım. Sokakta satılan naylon şemsiyelerden de almadım. Niye inat ettim ben de bilmiyorum, bir süre sonra almayı düşünsem de "niye boşu boşuna o kadar ıslandım o zaman" diye düşünüp almadım. (Bazen kafamın içinde ne var merak ediyorum.)
Ama hayatta her şey bir deneyim, her şey bir atasözü sevgili günlük. Kitap kulübünde ıslak çoraplarla Tolstoy'u tartışırken hem kendime hem de Tolstoy'a çok söylendim. Ona niye söylendim ben de bilmiyorum. Bir kere baya uzun bir sakalı var.

10 Aralık 2009 Perşembe

erken kalkmak

Sevgili Günlük,
"Erkenden uyanıp güneşin doğuşunu, elbiselerini giymiş halde karşılayan insanlar, gün boyunca başları üzerinde bir hale taşırlar." demiş önemli bir adam.*

Acaba erteleme düğmesine hiç basmadan kalkanlar (ya da sadece birrr kere basanlar) da hale taşıyabilir mi?

Peki ya balıkçılar, durumun farkındalar mı dersin?



*Walter Benjamin

8 Aralık 2009 Salı

çayla bisküvi

Sevgili Günlük,
Hayatta bazı insanlarla diğerlerinden daha iyi anlaşıyorum. Bundan daha doğal ne olabilir ki, öyle değil mi? Bugün, çaylarına bisküvi batıranlarla daha iyi anlaştığımı düşündüm sevgili günlük.

Bu arada, çayla bisküvi deyip geçme. Ciddi bir konsantrasyon ve iyi bir zamanlama gerektirir. Yoksa ne çay çaya ne de bisküvi bisküviye benzer...Bisküviyi -ve çayı tabii ki- kaybettiğini anladığın o an inan çok hazindir...

Böyle bir grup kurmak istiyorum. Belli aralıklarla bir araya gelip topluca çayla bisküvi yesek mesela. Ne güzel olur! Yine kendi kendimi neşelendirdim sevgili günlük. Gidip şekerli yoğurt yiyeceğim.

4 Aralık 2009 Cuma

bir dizi doğuyor

Sevgili Günlük,
Bugün bir dizi yazmaya karar verdim. Henüz çok başlardayım ama sana biraz bahsedeyim. Dizinin baş karakteri "Saten" isminde bir kadın. (Dizinin adı da bu olacak yoksa tamlamalı bir dizi ismi seçmem gerekir sonra da takısız isim tamlaması mı sıfat tamlaması mı karar veremeyip sinir olurum.)

Saten, güzel, akıllı, zeki ve çevik bir köylü kızı. Hep saten kıyafetler giyiyor (Modacılarla bu konuyu görüşmek lazım, zor olacaksa ismini Organze'ye ya da Keten'e de çevirmek mümkün) Fransızcaya çok hakim. Salon danslarında doğuştan gelen bir yeteneğe sahip ama bu yeteneğini keşfedeceği bir ortam olmamış henüz. (İlerde senarist olarak bu ortamı yaratmam lazım.) Çilek reçelini çok seviyor (Kendimden de bir parça katmak istedim) Çilek de o yörede bol yetişiyor. Hatta Saten çilekçilikle uğraşsın. Kazanların başında çilek reçeli kaynatsın. Yazdıkça nasıl da ufkum açılıyor. Bir de bir kumaşçı çocuk var: Mustafa. Aslında İstanbul'da okumuş ama sonra köyüne gelmiş, kafayı çilek desenli, sadece 36 beden, saten kıyafetler üretmekle bozmuş, biri de derdin ne senin diye sormuyor, sessiz sakin kendi halinde, anacığıyla yaşıyor. Bir de zengin bir adam var, kötü adam...Dağınık, yozlaşmış saçları olsun, çilek kokulu silgileri ilk bulanlardan olsun, onlardan tonlarca para kazanmış olsun..."Saten bana aşık zaten" deyip milleti kandıran, çok gıcık bir adam. Adam habire cep telefonuyla konuşsun, fon, hisse senedi, döviz kelimelerini cümle içinde kullansın. Bir de aralara muzip bir müzik koymak için komik bir karakter bulmak gerekiyor. O da Mustafa'nın kankardeşi olabilir. Ya da Saten'le ilkokul iki'de aynı kümede yer aldıktan sonra -biri yazıcı biri küme başkanı imiş, gerekirse flashback'le o günlere de dönülür-  onunla yakınlaşan ve yıllardır aralarından su sızmayan zevzek arkadaşı, sırdaşı olabilir. Onun da saçı kıvırcık olsun.

Aaa, bir de uzun uzun oturulan kalabalık bir kahvaltı sofrası istiyorum bu dizide. Sofra boyunca sadece bakışlarla herkes birbirine bir film anlatsın, biz de tahmin etmeye çalışalım, sonra herkes oradakileri öperek teker teker çıksın. Akşam olunca tekrar bir araya gelsinler, altyazılı film izleyip kızma birader oynasınlar.

Sevgili günlük, özgün bir senaryonun filizlenmesine tanık oluyorsun. Doğrusu hiç bu kadar heyecanlanmamıştım!!!

30 Kasım 2009 Pazartesi

misafire "hoşgeldiniz" demek

Sevgili Günlük,
Benim de aklıma eski bayramlar geliyor, ben de insanım. Mesela aklıma, daha önce hiç görmediğim birtakım misafirlerin bize gelmesi ve kapının önünde biriken 35 numaradan büyük ayakkabılar geliyor. Bir çocuğun sözlüğünde misafir (biri iyi biri kötü) iki anlama geliyor:
1- Evde pişen pasta-börek
2-"Hoşgeldiniz deme" görevi

Ayakkabı sayısı arttıkça bu görevi tamamlamak zorlaşıyor. Kalabalık bir odaya girip herkesin bakışları altında tek tek hoşgeldiniz demek o zamanlar çok zor bir şeydi sevgili günlük ve kapıdan ilk girenin kim olacağı kardeşler arası pazarlığa tabiydi. Bu kısmı atlamadan da pasta kısmına erişmek pek olanaklı değildi. Hoşgeldiniz dedikten sonra biraz onların yanında oturmak gerekirdi. O süre ise, genellikle bir köşede halıdaki baklavaları saymakla ya da ayağınla halının kenarıyla oynamakla geçerdi. (Halı yoksa, ayak parmaklarını kıvırmakla yetinilirdi.)

Acaba şimdiki çocuklar da bu eziyete maruz kalıyorlar mı? Bir de, annenin eline almaya davrandığı "terlik" bir tehdit aracı olma gücünü hala sürdürüyor mu, çok merak ediyorum sevgili günlük. Esem vardı o zamanlar...Kırmızısı, bir de laciverdi olurdu.

burnunu seç!!!


Sevgili Günlük,
Baaak, ne buldum!!! Ben de pinokyo burnu istiyorum. Doyasıya yalan söyleyeceğim sonra.

28 Kasım 2009 Cumartesi

yaşasın!!!

Sevgili Günlük,
Bugün bir arkadaşımın kendine en uygun yerli diziyi seçmesine yardımcı oldum. (Gerçi onu seçmedi, başkasını seçti ama olsun) Aynı arkadaşım, benden duyduğu iki yeni kelimeyi de sonradan cümle içinde kullanacağını söyledi. (Kullanır mı bilmiyorum, ama olsun)

Çok mutluyum!

25 Kasım 2009 Çarşamba

insanlar


Sevgili Günlük,
Bazen düşünüyorum da çeşit çeşit insan var şu dünyada...Kalktığında yatağını düzeltenler, merdivenlerden oğlak yavrusu gibi zıplaya zıplaya inenler, leopar desenli çamaşır giyenler, ceket giyer giymez misyon üstlenenler, akşamları meyve çayı içenler, dükkan vitrinlerinde kendilerine bakanlar, ellerine bakarak konuşanlar, aynaya bakarak ağlayanlar, saçlarını kulaklarının arkasına atanlar, sınıfta en arka sırada oturanlar, kahvaltıda bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir yiyenler, manikürü gecikmeyenler, çoraplarını ortalıkta bırakanlar, sık sık "aynen" diyenler, havuz kenarında parmak ucunda yürüyenler, telefonla konuşurken halının üzerindeki tüyleri toplayanlar, ucu açılmamış antep fıstıklarını dişleriyle kırmaya çalışanlar, kimsenin talep etmediği bir şeyi yapıp kendi kendilerine memnun olanlar....Bunlardan hangileri olduğumu söylemeyeceğim tabii...

24 Kasım 2009 Salı

mandalina ve hayatın keşfi

Sevgili Günlük,
Liste çok kabarık: Gönderilecekler, alınacaklar, ödenecekler, çevrilecekler, yazılacaklar, okunacaklar, aranacaklar, sonra paçası kısalttırılacaklar, düzenlenecekler, cüzdan içinden çıkarılıp atılacaklar, şarja takılacaklar, şarjdan alınacaklar... Ayyyh, bu ne bu?

Bütün bu listedekileri yapmak yerine bir yandan radyo dinleyip bir yandan mandalina yiyorsam bir sebebi var. "Dünya varmış," demek... (Bir dakika sanırım fikrimi değiştiriyorum. Radyoda, "Tell me how i am supposed to live without you" diye bir şarkı çıktı. Hatırladım ben bunu.)

Mandalina! Şu dünyada kusursuz olan tek şey mandalina....Herkese mandalina yemesini öneriyorum. Acele etmeden, dilim dilim, küçük dilimleri de farkederek...Radyoyu da kapatın, münasebetsiz bir şarkı çıkabilir. Bir zaman diliminde sadece tek bir şey yapın -bu cidden iddialı oldu- Ama sanırım tam şu anda hayata dair bir şey keşfettim sevgili günlük. Blog işi gerçekten çok işe yarıyor.

23 Kasım 2009 Pazartesi

nar falı!

Sevgili Günlük,
Rüyalarımda ülke ülke gezdiğim yetmiyormuş gibi kahve telvesine, vs. nereye baksam haritalar görüyorum.
Dün akşam nar keserken suyu aktı ve bak ne çıktı yine? Artık ben ne yapayım?
Tanzanya'da parklarda yürürken bir sürü zürafayı birarada görüyormuşsun. Düzgün ağaç gövdeleri gibi yanyana sıralanıyormuş onlarca zürafa...

Ben de burada kedilerle oyalanıp durayım...

21 Kasım 2009 Cumartesi

kedilerin not defteri

Sevgili Günlük,
Bizim kedilerin not defterini ele geçirdim. İşte oradaki bir liste:

-Yerde açık duran bir şemsiye görürsen hemen altına gir ve bir süre şaşkın şaşkın bakındıktan sonra orası senin için yaratılmış gibi davran.
-Uykuya geçmeden önce en rahat pozisyonu bul. Bulduğunu sanıp hemen pes etme, daha güzeli ve rahatı mutlaka vardır.
-Bir yerden atlarken "prfff" diye ses çıkar ki senin ne kadar büyük bir iş yaptığın dışardan anlaşılsın.
- Hiç bir şey, yürümeye yeni başlayan bir çocuktan daha tehlikeli olamaz. Çocuklara mümkün olduğunca bulaşma!
-Fotoğraflarının iznin haricinde yayınlanmasına izin verme.

*Sevgili Japon'a fotoğrafının yayınlanmasına izin verdiği için teşekkür ederiz.

12 Kasım 2009 Perşembe

macera!

Sevgili Günlük,
Geçen gün benzin bittiği için yolun ortasında kaldık. Elimizde bidonla dikenli telleri geçip tırların arasında tuhaf yollardan yürümek zorunda kaldık. Çok ama çok mutluluk vericiydi. Indiana Jones filminde gibiydim.

Acaba çok mu sıkıcı bir hayatım var?

Doğrusu, bunu kimsenin bilmesini istemem!

10 Kasım 2009 Salı

neler değişti neler...

Sevgili Günlük,
Her şey başdöndürücü bir hızla değişiyor. Bir zamanlar hayatımızda bu kadar çok kısaltma yoktu, kadife eşofmanlar giyerdik, dişlerimizi soldan sağa fırçalamamız gerektiği söylenirdi...

Kadife eşofmanların özelliği, halka küpelerle ve parlak bir makyajla tamamlanması ve bir-iki beden büyük gösterebilmesiydi.

Diş fırçalamayla ilgili mesele çok can sıkıcı...Dişlerini soldan sağa fırçalayan nesillerin dişlerinden kim sorumlu peki?

Kısaltmalardan ise hiç hoşlanmıyorum...Allah bilir bir gün gelecek çilek reçeline de çr deyip geçeceğiz, ona en büyük haksızlığı yapacağız.

Biraz duyarlılık!!!

7 Kasım 2009 Cumartesi

rüyalar - mühim bir mesele

Sevgili Günlük,
Rüyalarda tuhaf kıyafetlerle insan önüne çıkmaktan ve ayakkabılarımın ayağımda olmamasından hiç hazetmiyorum. Bu konuda yapabileceğim bir şey varsa yapmaya hazırım.

Tahtaya kalkmak ve proje yetiştirmek de istemiyorum! Ne bu ya... Cık cık cık...

Gidip şekerli yoğurt yiyeyim bari...

4 Kasım 2009 Çarşamba

korktuğum şeyler

Sevgili Günlük,
Alvin Ho'dan bahsetmiştim. O da liste yapmaktan hoşlanıyor. (Bir de çukur kazmaktan) Wasabiden, yedek öğretmenlerden, uzun kelimelerden korkuyor.

Benim korktuğum şeylere gelince:
- Karanlıkta gırç gırç gırç diye ses çıkaran mobilyalar (biri bunu bana açıklasın!)
- Alttan çıtçıtlı bluzlar (her an geri gelebilirler...)
- Kötü oyuncular (hele bir de ummadığın anda karşına çıkarlarsa)
- Kazlar (cok fena tıslıyorlar, badi badi seni takip ediyorlar))

Yazdıkça aklıma geliyor. Bu liste uzar gider ama ben korkularımın beni yönetmesine izin vermeyeceğim. Yarın ilk işim bir kazla tanışmak olacak! Doğru bir iletişimin çözmeyeceği şey yok...

2 Kasım 2009 Pazartesi

çocuklukta memuriyet

Sevgili Günlük,
Çocukluk deyince akla sadece harika zamanlar gelmemeli. Çocukluğun da kendine has memuriyet durumları oluyor...

"Kutu kutu pense" ve "yağ satarım bal satarım"ı hatırladım da...

Ali Baba'nın Çiftliği var bir de!

30 Ekim 2009 Cuma

kötü şarkı söyleyenler

Sevgili Günlük,
Birisi büyük bir kalabalık önünde kötü şarkı söyleyince çok utanıyorum.
Şimdi aklıma geldi. Bir filmde Zeki Müren'e bilerek bir şey içirmişlerdi, sahnede sesi bir türlü çıkmamıştı. Ağlamaktan helak olmuştum...
Nolur güzel şarkı söyleyenlerin sesleri kısılmasın!!! Kötü söyleyenler de...Söylemesinler diyemiyorum...Ben utanmaya devam edeceğim, napalım. Her şey istediğimiz gibi olamaz ya hayatta!

28 Ekim 2009 Çarşamba

çağımız kedilerinde iletişim sorunu

Sevgili Günlük,
Evdeki kedilerin arasında bir iletişim sorunu olduğuna inanıyorum. Geçen gün şöyle tuhaf bir konuşmaya tanık oldum:

S- Ben şimdi şu koridoru koşarak geçip duvarın köşesinde öyle duracağım.
M- Ton balığına daha zaman var.
S- En önce ben gideceğim!
M- Ama canım şimdi yemek istiyor benimmmmm!
S- Ben diyorum, şimdi şu koridoru koşarak geçip duvarın köşesinde öyle duracağım diyorum.
M- Bekle babam bekle...
S- Bak geldim, duruyorum işte.
M- Uyursam zaman daha çabuk geçer.
S- Du..duruyo...duruyorum....
M- Zzzzzzzzz....
S- Hayat çok anlamsız:(

27 Ekim 2009 Salı

erteleme düğmesi

Sevgili Günlük,
Sabahları kalkarken erteleme düğmesine kaç kez bastığınla kişiliğin arasında bir ilişki kurulabilir mi acaba? Hmmm.(Evet, ısrarla erteleme düğmesinin önemli bir konu, hatta bir karakter olduğunu düşünüyorum sevgili günlük. Bilim kurgu bir karakter...)

Mesela erteleme düğmesine hiç gönül indirmeyenler var mı? Belki de var...(Vaaaav!!!)

Neyse, bence en fazla üç kere basılmalı. Yoksa çok sinir bozucu oluyor.

25 Ekim 2009 Pazar

rüzgarlı havalarda

Sevgili Günlük,
Kimi zamanlar, hayatta her şeyin altından kalkılabilir olduğu düşüncesiyle doluyorum. İçimde hoş bir hafiflik oluyor. Biri sanki ayaklarımı gıdıklıyor...
Genellikle rüzgarlı günlerde yürüyüş yaparken oluyor bu...

23 Ekim 2009 Cuma

hayalim: konuşan horoz

Sevgili Günlük,
Bazı hayallerim var:
1. Hayvanlarla konuşabilmek
2. Rüyalarımı kaydedebilmek,
3. Başkalarının rüyalarını görebilmek (merak işte!)
4. Tabii kedilerin rüyalarını da!

Bu arada dün akşam yürüyüş yolunda iki kedi, iki tavşan, bir horoz, bir köpek, beş-altı ördek ve bir sürü balık gördüm. Konuşabilseydim hoş olmaz mıydı? Gerçi horoz biraz ters ters baktı gibi geldi bana. Akşam akşam bir horozdan azar işitmek pek hoş olmazdı sanırım...

yazmak

Sevgili Günlük,
Yazmak çok tuhaf bir şey. Ne kadar fuzuli...

Kesinlikle fuzuli ve harika bir şey!!! En az çilek reçeli kadar.

20 Ekim 2009 Salı

zebra postuna bürünmüş eşek

Sevgili Günlük,
F. ülkesinde bir hayvanat bahçesinde iki beyaz eşeği çizgili çizgili boyayıp çocuklar için zebra yapmışlar. Zebra getirtmek pahalıymış, çocuklar zebra görsün istemişler de peki eşeklere hiç sormuşlar mı "bir değişikliğe ne dersin," diye? Kimbilir arkadaşları o iki eşekle nasıl dalga geçmiştir. Zebraların da hakkını araması gerekli. Onlar çok nadide hayvanlar, pijamalı eşek değiller!
Hayat ne tuhaf, vapurlar falan...

19 Ekim 2009 Pazartesi

ülülülülülülülülü

Sevgili Günlük,
Çocukluğun bazı halleri geride kalıyor. Oysa kimi davranışları korusak hayat daha eğlenceli olabilirdi.

Şöyle bir durum vardı mesela: İki çocuk birbirine kızardı. Biri, diğerine "salak" benzeri bir şey söylerdi. Öbürü de "sensin" dedi. Sonra öteki "sensin" derdi. Kimsenin pes etmemesi nedeniyle uzunca bir süre diyalog böyle ilerlerdi. Daha sonra taraflardan biri, artık zamanı geldi deyip kulaklarını kapatarak hızlı hızlı "sensin işte, sensin, sensin, ülülülülülüüüü" derdi. Arzu ederse diğeri de bu hareketi tekrarlardı. Bence birbirini altedemeyen insanlar bu yöntemi deneyebilirler.

Blogda yazmaya başlayalı beri zihnimin açıldığını hisediyorum sevgili günlük. Ne kadar mutluluk verici!!!

ayak acısı

Sevgili Günlük,
Ayağını yatağın köşesine vurduğunda insanın epey canı acıyor. Canı yanan kişi o sırada anlamsız sesler çıkararak acayip hareketler yapıyor. Sonra da birden durgunlaşıyor, ağlamaya başlıyor. Çok tuhaf sevgili günlük.
Bu olaydan her hareketimin arkasında duramayacağım fikrini çıkardım ben.

16 Ekim 2009 Cuma

Paris Düğün Salonu

Sevgili Günlük,
Büyüdüğüm yerde, M. şehrine giden yolun üzerinde Paris Düğün Salonu vardı. Otobüsler oraya yaklaşınca birisi "Var mı Paris'te inecek" diye sorardı. Birden otobüsü Paris'te ineceklerin telaşı doldururdu. Birileri ellerinde torbalarla Paris'te inerdi. Otobüs de Paris'i arkada bırakıp yoluna devam ederdi.

"We'll Always Have Paris" sevgili günlük.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Banane, Sanane ve Terbiye

Sevgili Günlük,
Çocukken isimleri Banane, Sanane ve Terbiye olan üç kardeşin kısacık hikayesine günlerce güldüğümü hatırlıyorum. Böyle şeyler olurdu sevgili günlük...Keşke onlar hakkında daha çok şey bilebilseydik. Birlikte gezdikleri için Banane ile Sanane'nin ikiz olduklarını düşünürdüm hep. Terbiye, evde kalıp çalışan kardeş olduğuna göre en büyük çocuk olmalıydı. Çalışkan ve sorumlu çocuk...Git kardeşlerinle bir hava alsana sen de, ama yok illa kalacak, bir test daha fazla çözecek...

Çayın yanında bisküvi filan iyi giderdi şimdi...

liste yapmak

Sevgili Günlük,
Liste yapmaktan çok hoşlanıyorum. Nedenine gelince:
-Alvin Ho da liste yapmaktan hoşlanıyor.
-Her şey daha kolay okunuyor.
-Her şey daha kolay yazılıyor.
-Kafam rahatlıyor.
-Her şeyin illa bir nedeni olması gerekmez, şapşal!

13 Ekim 2009 Salı

"uyanınca çocuk olmak"

Sevgili Günlük,
Uyanınca çocuk olmak sence nasıl olurdu? Bir kırmızı balonun peşine takılmak...Pascal gibi!

Gidip şekerli yoğurt yiyeyim bari...

"Her Kadın Bir Rus Şaire Aşık Olur"

Sevgili Günlük,
Düşünüyorum da bazı kitapları sırf ismi nedeniyle okumuşum.

"Her Kadın Bir Rus Şaire Aşık Olur" Olur mu olur...Ama hiç bir şey hatırlamıyorum!!! Üniversite yıllarında komşu üniversitenin kütüphanesinden alıp okumuştum. (Orada hep yeni kitaplar olurdu)

"Portakal Ağacında Oturan Kadın" var. Olay Latin Amerika'da geçiyordu. Gerçekten portakal ağacında oturuyor muydu bilmiyorum. Hatırlamıyorum!!!

"Vişnenin Cinsiyeti": Kitabın kendisi kadar kapağı da beni etkilemişti. (O sıralarda kitap kapakları çok sıkıcı oluyordu.) Nefis vişneler vardı. Ağzım sulandı şimdi....

"Karısını Şapka Sanan Adam" var, raflarda görüp durduğum ama okumadığım. Korkumdan köşe bucak kaçıyorum....

8 Ekim 2009 Perşembe

seçenek eziyeti


Sevgili Günlük,
Bazen hayatta çok fazla seçenek olduğunu düşünüyorum. (En fazla beş seçenek olmalı bence!)

Bazı seçenekleri ise hiç anlayamıyorum ama seçenek olarak sunulduklarından dolayı kendimi bunları kullanmaktan da alıkoyamıyorum. Mesela çalar saatlerdeki "erteleme" seçeneği...Bize "seçenek" olarak sunulsa da ben bunun incelikle tasarlanmış bir işkence olduğunu düşünüyorum. Kimse seçenek diye bizi kandırmaya kalkmasın. Hedefin, güne başlamak için gerekli asabiyet seviyesine kolayca ulaşmamız olmasından şüpheleniyorum. Böyle düşünüyorum sevgili günlük.

Bir de İsveç malı buzluklarla ilgili ciddi şüphelerim var ama onu daha sonra yazacağım.

Not: Kedilerin niye erteleme düğmeleri yok? Asıl seçenek o işte!

Foto şuradan

7 Ekim 2009 Çarşamba

ona derler kedi!

Sevgili Günlük,
Eğer dünyada bir kast sistemi varsa en üstte ev kedileri bulunuyor olmalı. (Altlara yakın bir yerde de kedilerle aynı evi paylaşan köpekler...) Ciğercinin kedisi değil ama...
Odadan odaya güneşi kovalayan,pofidik halılar üzerinde bir o yana bir bu yana dönerek günlerini geçiren, yemek sonrası uzun uzun kendini temizleyen, önlerine kötü bir yemek geldi mi burun kıvıran, tuvaletleri kirlendiğinde evde bir köşeye yapma özgürlüğünü kendinde gören o edepsizler işte! Majesteleri!

kahvaltı ve kuşlar

Sevgili Günlük,

Cemal Süreya'ya katılıyorum. Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Cemal Süreya başka bir memlekette yaşasaydı da böyle düşünür müydü dersin? Kahvaltıda karidesli pirinç yeseydi mesela? Mesele güne başlamakta mı yoksa güne beyaz peynirle başlamakta mı? Bilemem...

Bildiğim, kendisiyle bir başka noktada daha anlaşıyoruz:
"Hayat kısa, kuşlar uçuyor!"

6 Ekim 2009 Salı

Bırak güneş içeri girsn!!!

Sevgili Günlük,
Bugün, keyifle danseden insanların etrafına yaydığı mutluluktan daha bulaşıcı bir mutluluk bulmanın çok da kolay olmadığını düşündüm. Dans Günü diye bir şey var mı acaba? Bence olmalı. T. şehrinde belli günler metrodaki herkes birden dans etmeye başlıyor. İşte buuu!!!

3 Ekim 2009 Cumartesi

Merhaba günlük!

Sevgili günlük,
Şu blog işi hep aklımdaydı ama bir türlü zaman ayıramıyordum. Artık istediğim zaman sana buradan seslenebileceğim. Dünya üzerinde açılmış yüzbinlerce blogu düşünüyorum da... İnternet boşluğuna atılmış yüzbinlerce kelimeyi, fotoğrafı, çizimi filan. Terkedilmiş, unutulmuş, öylesine açılmış sayfaları...
Off, en iyisi bunu hiç düşünmemek. Düşündükçe insan bir tuhaf oluyor. Ekranın karşısında ufaldıkça ufalıyor.
Sana puanlı bir dekor seçtim. Puantiye! Bu kelimeyi kullanacağım hiç aklıma gelmemişti doğrusu. En son seksenlerde kullanmış olabilirim. Neyse, umarım beğenmişsindir.
Ciao!